11 Mart 2023 Cumartesi

Aralıklar


***

-        Huzurlu bir terasın var. Zaman burada yokmuş gibi hissettiriyor.

-        Zamanla derdin ne?

-        Çok şey götürüyor.

Elisa’nın aklından buğulu düşüncelerle Onur geçiyordu. Onur şu an napıyordu acaba? Muhtemelen bir film arayışındaydı ya da yeni bir kitapla ilgileniyordu. Ne kadar da aptal olduğunu düşündü. Zafer karşısında durmuş ama onunla ilgilenmiyordu. Neden geldim zaten diye düşündü.

-        Hayatındaki kavramların neler hissettireceğini belirleyen tek kişi sensin. Zaman senin için negatifken, benim içinse gelişme, umutlar ve yeni bir hayatı ifade ediyor. Anlatmaya çalıştığım aslında şu ki; kendi hayatını kafesler içine koyacak da sensin, onu bir kuş gibi özgür  bırakacak olan da sensin.

Elisa haklı olduğunu düşündü ama bu pozitiflik söylemleri her zaman yapay geliyordu.

-        Lütfen sen de olumlama hakkında birşeylere başlama. Günde milyon tane insanın yogayla, kedisiyle ya da kahvesiyle; daha da kötüsü doğayı da buna alet ederek, olumlama adı altında şovlarını izliyorum. Hiçbiri samimi ve doğal gelmiyor. Samimi, doğal ve gerçek olan ne biliyor musun? Dipteyken hissettiklerin, gördüğün karanlıklar. Sen bana şunu söyle; sen dipteyken nasıl bir insansın?

-        Bir duruma karşı iki bakış açısından bahsediyoruz. Ama seçenekler bunlar değil sadece. Anlatabildiğimiz kadar basit ve keskin değil. Bu tartışma keskin sınırları olan iki holiganın tartışmasına dönüşecek.

-        Peki sen dipteyken nasıl bir insan oluyorsun diye sormuştum sana.

-        İnsan olmuyorum.

  ***

- 



*  


*

26 Aralık 2022 Pazartesi

2015

 Yine kaldık paslı sokaklarda ,bir başımıza. Şapkamız elimizde düşünüyoruz bolca. Birer ışık kümesi hepsi güzel bir yalandan ibaret, belki de sevdiklerimiz celladımız ve daha nice anlamsız zıtlıklar. Tükenmişse her şey ve nefes sadece bir obje olarak kalmışsa, kaybetmişsek bu savaşı aynada gördüğünün ne önemi var. İçelim sabahlara kadar benliğimiz için. Sabahın beşinde sökülen her duygumuz için yas tutalım günlerce. Gitsin sevdiklerimiz, acısına doyamadıklarımız. Kör olabiliyorken hazır, dünyayı da renklendirelim kendi içimizden kurban vererek. Hayatının rolünü her saniye oynarken, satırları sana benzemeyen replikleri ezberlerken kan kusalım. Düşelim yine sokaklara pası geçmiştir diye umut ederek. Kör kuyunun sonunda hazırlansın gün senin için, olmayan sen için. Kalbinin ortasında yansın bedenin, yanabilecek sadece o kalmışken. Adımları belirsiz biri çıksın karşına tekrardan. Acıtsın sesiyle her yanını. En güzel melodin olsun ayak sesleri. Gecenin köründe uyandığında karşında belirsin, ruhsuz da olsa bir siluet yeter belki de dünya için. Haykıralım uçurumlardan duymasın kimse, bilmesin bizi. Gün doğsun da biz doğmayalım. Bir adım daha atmayalım, çökelim toprağa verelim kendimizi. Yapabildiğimiz en güzel tiradı bu gece yapalım, son sahnemizi burada sergileyelim. Gülümseyelim, boynumuz ipteyken bile, alışkınız maskelere.


20 Nisan 2021 Salı

ADEM

 

Adem'in adımları lanetin çığlığıydı. Ayağını yere her bastığında yer daha çok bağırdı. Gitme !

Gitti ve yapılacak bir şey kalmadı. Tüm seslere hatta kendine bile sağır olup devam etti. Büyünün kırılması işte böyle başladı.

Hep böyle mi olacak?

Belli bir süre.

Var olamadığın tüm zamanlar adına Zorba. Seni de kutsuyorum. Dünyaya çakıldığın gerçeğini derinden hissettiğin anlar için Adem sıfatıyla kusuyorum. Özür dilememi bekleme. İstedim ve gittim. Uyandın ve var oldun. Kontrol edemediğimiz tüm sıfatlarda boğulmak hepimizin problemi. Ve bir suçlu varsa Zorba o da yine sensin.

Neye baktığını bilmeden nasıl görmeyi planlıyorsun Zorba ? Tüm olay sence de Havva mıydı? Lilith’i hiç hesap etmemişsin belli. Beni tanımak istiyorsan gölgelerimle tanıştırmak isterim seni. Hazır buraya kadar gelmişken.

17 Şubat 2021 Çarşamba

ÖNSÖZ

 


            Saatlerin kış ayarında olmadığı zamanlarda, sabah 7 demek gecenin en zifiri karanlığıyla buluşmak demekti. Sabah 7’de uyanılamaz, düşünülemez, sadece otobüs durağına yürünebilirdi. Ama bugün Tanrı’nın olmayan ışığı geceyi gözlerimin içinde aydınlattı. Soğuktan buruşmuş elim ve titreyen bacaklarımla, ‘neden bunu yazmayayım ki ’diye düşündüm. Kalbim bunun heyecanıyla ilkokul aşıkları gibi çarpmaya başladı. Bulabileceğim en sert müziği bulup yerlere daha anarşist basmaya başladım. Topuklumdan çıkan güçlü ses kendime verdiğim tüm sözleri  hatırlatırcasına aklıma kazındı. Cebimde buruşturduğum Woody Allen bana gülüyor, şehrin karanlığında benimle alay ediyordu. Hayır Allen , bu sefer sen değil ben kazanacağım. Hem de romantizmin yok olduğu bu ölü ruhların üzerinden. Uykusuzluğumuz kayboluşumuzdandı Allen affet, ah Allen…

             Küçük şirin bir sahil kasabasında ya da şehrin en karanlıklarında değil. Bir punk, bir sapık, bir narsist ve bir deli bir araya gelirse neler olur adlı çalışmamda değil. O hikaye sonuna kadar yaşanmış, yazılmaktan uzak tuzaklarla kurulu. Herkesin unutmak istemediği ama hayatına almak istemediği arafta kalmış, yetim bir çocuktu. Ve sen…Sen yetim kalmayacak, elitizm ve paranın sıcaklığıyla büyütülmüş çocuklar gibi, şımarıklığını sonuna kadar yaşayabilen bir hikaye olacaksın.                             

 

22 Nisan 2020 Çarşamba

ARKA PERDE


  Gam, kasvet karışmış ağzındaki kanı tükürmüştü. Biriken hayalleriydi tükürdüğü, olmayan her şeyiydi kini. Kafes dövüşlerine bağımlıydı, kanın tadının güzelliğinden değildi bağlılığı, yapamadıklarının cezasını çekiyordu. Ter ve çöpün karışımı gibi kokan bu pislik yerde kedinin çöpü eşelediği gibi eşeliyordu hayatını. Karşısındaki iri yapılı adam –kendisinin iki misli büyüklüğünde –haplarla şişirdiği vücudunu sergiliyordu ve bağırıyordu, çığlıklar atıyordu, insanlara kazandığını yumruğunu havaya kaldırarak gösteriyordu. Vahşiliğin en ilerisindeyken iri adamın yumruğu havada asılı kaldı, küçücük rakibinin yerde kahkaha atması da neydi? Omzunu silkti, üzerinde durmaya niyeti yoktu.
  Kaybetmek o kadar da kötü olmamalı diye düşündü küçük adam ve bir kahkaha patlattı. Sonuna kadar savaşmıştı. Yavaşça ellerini zemine dayayıp vücudunu kaldırmaya çalıştı. Bin bir ağrı, sızıyla kan damlaları eşliğinde yürümeye başladı. Sahadan çekiliyordu fark ettirmeden. İzbe yerin izbe soyunma odasına doğru gitti, havlusuyla yüzündeki kan ve kini temizlerken patronu geldi. Gözlerini yormaya bile gerek görmeden parayı fırlatıp kaçtı eserinden hızla, olağandı bunlar. Sessiz diyaloglarını haftada en az üç kez yapıyorlardı. Kural basitti; ne kadar kan o kadar para. Kaybeden adam terk etti kendine yapılanları, parasını aldı, hızlı adımlarla çıkışa ilerledi.
  Karanlık çökmüştü, saate bile bakmak istemedi. Gecenin kaçıydı bir önemi yoktu. Cebinden kırılmış bir sigara çıkardı, anlaşılan yarım sigarası vardı. Duvarın kenarına oturdu, yanına bir köpek yaklaştı, adamın yanına doğru usulca sokuldu. Bir eliyle köpeğin başını okşarken diğer eliyle çakmağını bulmaya çalışıyordu. Bu kadar karanlık olmasa işi daha kolay olurdu. Aradığı çakmağı bulmanın neşesiyle sigarasını yaktı. Ciğerlerine çok darbe almıştı, ilk nefesinde öksürüklere boğuldu. Gecenin karanlık yüzünde iğrenç bir öksürük krizi ve bir köpek. Dumanda kayboldu, kendini kaybetmişti. Sigarası bitince uzaklara fırlattı. Yanında hala köpek vardı. Cebinden bugün kaybederek kazandığı paranın yanına çakmağını iliştirip yavaşça ayağa kalktı, ağrısı çoktu. Paltosunun yakalarını kaldırdı. Ellerini cebine koyup yürümeye başladı karanlığın dibine kadar. Gözden kayboldu, karanlık hapsetmişti adamı. Bir gece bu kadar karanlık olabilir miydi?

1 Ocak 2020 Çarşamba

Ters Açı

Arka koltukta kendimi ortaladığımda arabanın ön koltuklarında oturan iki adamın silüetlerini görebiliyordum. Işık ters açıdaydı ve bu o anın her şeyini daha masalsı kılıyordu. Ellerinde sonu gelmeyen sigaralar ise işleri daha ciddiye bindiriyordu. Tükürüklerini saça saça birbirlerine bağırmak hayata karşı tutumları mıydı yoksa sahiden anlatacakları bir şeyler var mıydı? Bana kalırsa bu iki adam kayıpların arkasından kahkaha atabilecek türden adamlardı. Kavramların arasında kaybolurken ve birazcık da sarhoşken onlardan ilham aldığımı söyledim.
- Hemen not defterine yaz bunları, yaz.   
- Unutmam rahat olun…
Bunu söylerken ellerimi arabanın camından çıkarıp rüzgarla buluşturuyordum. Saçlarıma sinen sigara kokusu geliyor burnuma. Nefes alıyorum ve o anda nasıl kaybolunabilir merak ediyorum. Yaşayabildiğim kadar uzun yaşıyorum o anı. 
   Atölyeye vardığımızda biraz geç olmuştu saat. Bizden başka da kimse yoktu zaten. Deli gibi yağan yağmurdan kaynaklı olabilir tabi tüm bunlar. Biralarımızı alıyoruz ve alkolü bırakmadan önceki son gecemi taçlandırıyoruz.
  Varoluş sancılarından muzdarip herkes. Yorumladıkça ve düşündükçe birbirimizi birbirimizin en karanlık yönlerine itiyoruz. Doğrularımız yok oluyor, varlığımız yok oluyor boş bira şişeleri arttıkça. Kaçış yolu yok, yine burdayız. Kimse itiraf edemiyor ama hepimiz ince bir ipliğin üzerinde yere düşmekle dans etmek arasında gidip geliyoruz. Bunu ona ilk vurduğum zaman anladım. İçimde taşan öfkeyi ona kustuğumda ve her tokatla yinelenen ‘ kaosla besleniyorsun ’ bağırışlarıyla aslında içimdeki anarşizm dışa vuruyordu kendini. Sınırlar zorlanmış ve biralar bitmişti.

10 Ekim 2019 Perşembe

KAOS



Ayaklarımın üşümesine aldırmadan çıplak olmasını seviyorum, bastığım yer yumuşak bir halıysa huzur veriyor, topraksa eğer toprağın bir parçası olmayı seviyorum. Tekrar tekrar ölümü hatırladığımda ayaklarımın çıplak olmasını seviyorum. Bazen aklımı vücudumun neresinin ilk önce çürüyeceği sorusu meşgul ediyor. Bu zamanlar genelde rüyalarımda  oluyor. Yok oluşu tasvir etmekten öte yaşıyorum. Sonra kavramlar karışmaya başlıyor.
İşte diyorum yine oldu.
Yine bedenimin çürüyen parçaları bana ulaşmaya çalışıyor. Sessizliğe gömmüşken kendimi ve başka bir bedenin içine sığınmışken, derinlerim yine bağırıyor. ‘Delirmek üzereyim ’ diyorum tuvaletin kapısı açık klozetteyken. Kapanmıyor kapı, her şey gibi o da kapanmıyor. Kapanışları  beceremiyorum. Ve ben hala klozetteyim. Ayaklarım çıplak, soğuk fayansa değmiş halde.
İçeriden sesler geliyor beni çağıran.  ‘Geliyorum’  diyorum ama duymuyorlar. Belki de sesim çıkmıyor. Bir süre sonra gidiyorum sahiden. Koridorda büyülü bir el bana dokunuyor ve gülümsemeye başlıyorum.
İşte diyorum yine oldu.
Yine devam edebiliyorum.