***
-
Huzurlu bir terasın var. Zaman burada yokmuş
gibi hissettiriyor.
-
Zamanla derdin ne?
-
Çok şey götürüyor.
Elisa’nın aklından buğulu düşüncelerle Onur geçiyordu. Onur
şu an napıyordu acaba? Muhtemelen bir film arayışındaydı ya da yeni bir kitapla
ilgileniyordu. Ne kadar da aptal olduğunu düşündü. Zafer karşısında durmuş ama
onunla ilgilenmiyordu. Neden geldim zaten diye düşündü.
-
Hayatındaki kavramların neler hissettireceğini
belirleyen tek kişi sensin. Zaman senin için negatifken, benim içinse gelişme,
umutlar ve yeni bir hayatı ifade ediyor. Anlatmaya çalıştığım aslında şu ki; kendi
hayatını kafesler içine koyacak da sensin, onu bir kuş gibi özgür bırakacak olan da sensin.
Elisa haklı olduğunu düşündü ama bu pozitiflik söylemleri
her zaman yapay geliyordu.
-
Lütfen sen de olumlama hakkında birşeylere
başlama. Günde milyon tane insanın yogayla, kedisiyle ya da kahvesiyle; daha da
kötüsü doğayı da buna alet ederek, olumlama adı altında şovlarını izliyorum.
Hiçbiri samimi ve doğal gelmiyor. Samimi, doğal ve gerçek olan ne biliyor
musun? Dipteyken hissettiklerin, gördüğün karanlıklar. Sen bana şunu söyle; sen
dipteyken nasıl bir insansın?
-
Bir duruma karşı iki bakış açısından
bahsediyoruz. Ama seçenekler bunlar değil sadece. Anlatabildiğimiz kadar basit
ve keskin değil. Bu tartışma keskin sınırları olan iki holiganın tartışmasına
dönüşecek.
-
Peki sen dipteyken nasıl bir insan oluyorsun
diye sormuştum sana.
-
İnsan olmuyorum.
***
-
*
*